26 Ekim 2010 Salı

19 CU YÜZ YILDA GAZİANTEBİN UĞRADIĞI AFETLER

18 ci yüzyılın sonu 19cı yüzyılın ilk yılları Gaziantep için tam bir felaket yılları olmuştur. Özellikle 1780yıllarında üç paşanın Gaziantep üzerine yürümeleri ve yüzlerce kişilerin ölümüyle sonuçlanan ayaklanmadan sonra sıra ile Şafii zadelerin 17 öğrencisiyle ile birlikte uğradıkları korkunç akıbet Dalbadan oğlu ve Nuri Mehmet paşa olayları, Kalender paşa, Çapanoğlu, Mehmet Celalettin paşa ve Fevzi paşanın Maraş valilikleri zamanıondaki ayaklanmalar Emir yeniçeri çatışmaları ve nihayet Mısırlı İbrahim paşa saldırısı Gazianteplilere çok sıkıntılı günler günler yaşatmıştır. Bulardan halkın hafızasında en derin iz bırakanlar Çapanoğlu ve İbrahim paşa vakalarıdır.

Çapanoğlu olayları fiili bölümü bittikten sonra Mali bölümü başlamış, halk bu olaylar sırasında malları yağma edilen Vali, mütesellim ve bir düzüne adamının yüzlerce kuruş tutarındaki zarar ve ziyanları karşılamak zorunda bırakılmıştır. İbrahim paşanın işgali 8 yıl sürmüş Gaziantep tarihinin en karanlık günlerini yaşamıştır. Ve bu 8 sene Mısırlı İbrahim paşa ve ordusuyla Antepliler Kurtuluş mücadelesi vermişlerdir[ Not ilerdeki yazılarımda bu mücadeleden ve Antep isyanlarından etraflıca bahsedeceğim.}Gaziantep bir yandan beşer onar sene arayla kanlı olaylarla bitkin bir haldeyken bir yandanda tabi afetlerle uğraşmış
1817 de Gaziantep yıllardır görmediği bir kuraklık ile karşı karşıya kalmış başta Battal pınarı olmak üzere şehir çevresindeki Pınarlar ve kuyular kurumuştur.1818 yılı şubatının birinci günü Battal pınarının yeniden kaynamağa başladığı zaman halk bayram etmiş.Herkes pınarın başına koşmuş Kurbanlar kesilmiş şenlikler yapılmış.
Kuraklık köylerde daha zorlu geçmiş. Yazı köyleri dediğimiz Barak ovasında bütün kuyular ve kaynaklar kuruduğundan bu yöre halkının birçoğu çoluk çocuk Fırat kenarına göçmek zorunda kalmış. İşte bu dönem içinde ki ikinci felaket ise 1822 yılı ağustosun 15 inde saat 22 sıralarında herkesin uykuda olduğu bir saatte uykudan uyanan halk korku ile yataklarından fırlar ortalığı zelzelenin korkunç gürültüsü sarar. Dehlizler, sokaklar, caddeler, Minareler uçar kubbeler çöker, evler yıkılır, ortalık ana baba günü halini alır bereket ortalık yaz günü Halkın hemen hepsi asmalarda ve tahtlarda yatmaktadır bu yüzden can kaybı en aza inmiştir. Köylerde aynı akıbete uğrar. Yer oynaması günlerce sürdü 23 gün önce Halep ve Hatayı vuran bu afet haberi İstanbul’a ulaşınca Padişah yolladığı fermanla Antebi o yıl için bütün vergilerden affetmiştir. Yer sarsıntısından beş yıl sonra Antebe üçüncü bir bela çatmıştır. Birincisinin zararı mala ikincisinin zararı mala ve cana olmasına karşılık bir cana kıyan bu üçüncü ve önüne geçilmez olayda veba salgınıdır. O zamanda şimdiki gibi ciddi sağlık kontur olu önleyici tedbirler bulunmadığından tedavi usulü ilkel olduğundan hastalığın can zayiatı çok olmuştur. Antepli kendi aralarında söylenen ata sözü [vebadan kaçar gibi ne kaçıyorsun der.}Sözündeki anlamı o zaman daha iyi kavranmış olacaktır. O devre ilişkin Şeri mahkeme sicillerinde bir çok kimsenin bu korkunç ve bulaşıcı hastalıktan öldükleri açıkça kayıtlıdır.Gaziantebin 30 yıl içinde uğradığı dördüncü felaket ise kıtlık ve pahalılıktır.
Pahalılığın nedenini bilmiyoruz. Belki bütün çevrede hüküm süren ve tarımsal üretimi etkileyen bir kuraklık, beklide bir doğal sebebdir Ancak belgelerin ışığında tahıl fiyatlarının o zamana kadar duyulup görülmemiş olağan üstü yükseldiği anlaşılmaktadır.1845 narh cetvelleri bu pahalılığı özellikle belirtmektedir. Karaca örenli halk şairi nin pahalılığı anlatan aşağıdaki diziler bu devri çok güzel anlatmış olsa gerek.
Buğday, tahta, çıktı mısır veziri
Darı hacca gitti, arpa nazırı,
Gilgil bir bey oldu, Haccin kiziri
Biraz insaf eyle noldu boz gilgil

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder