5 Aralık 2010 Pazar

KAVAKLIK VE ÇİĞ KÖFTE SEFASI


Gaziantep’imizin şüphesiz ki eşsiz, güzellikle dolu birçok yerleri vardır. Bunlardan size en yakınımızdan bir misal göstereyim. Şehrimizin kuzey batısında bulunan, işte meşhur kavaklığımız. Her köşesinde ayrı bir güzellik,  bulunan bu güzel mesire yeri herkesin hoşuna gidecek bir mevkidedir.  Gaziantepliler yazın kavurucu sıcağında dinlenmek, ılgıt ılgıt esen rüzgârlara göğüslerini germek için oraya koşarlar. 

Bu bilhassa tatil günü olan pazara rastlar. O gün şehir bomboştur. Allı, yeşilli giyinmiş Antepli anaları, bacılar muhakkak çiğ köfte yer. Maksat istedikleri yere kavuşmak değil mi? Bazısı taşıtla gider bazısı yaya, ellerinde satıllar, köfte leğenleri, sepetler bulunduğu halde yine kendileri bir tüy kadar hafif, kalpleri müsterihtir. Sık ağaçlarla kaplı loş bir patika yoldan ilerler daha ilk adımımızı atar atmaz yüzümüze çarpan serinletici hava içinize huzur ve neşe verir. Güzel bir his sizi etrafınıza bakmaya teşvik eder. Burası tabiatın bütün nimetlerinden faydalanıyor. Su, temiz hava, bol güneş. Akan Alleben deresinde yarının ümidi olan gürbüz Gaziantep çocukları oynaşıyor. Ürken kurbağalar bağrışıp bu güzel manzaraya sesleriyle katılırlar. Ağaçlarda öten cırcır böcekleri, bembeyaz açılmış papatyalara konup kalkan çalışkan arılar, çiçekten çiçeğe raks eden kelebekler, annesinin yanından ayrılmayan pamuk tüylü kuzu, hepsi hepsi birbiriyle tezat teşkil ederler. Her tarafı ağaçlarla çevrili bu güzel yerde esen rüzgâr vücuttaki bütün bitkinliği, yorgunluğu giderir. Şimdi herkesin arzusu güzel bir gün geçirmektir. Kavaklık, artık yeşil çimenlerin üstüne yayılmış insanlarla tıklım tıklımdır. Herkes kendi âleminde kendi eğlencesindedir. Burada her türlü insanla karşılaşabilirsiniz 7 sinden 70 ine kadar herkesi gençler top oynar, salıncaklar kurar, şarkılar söyler, ip atlar, ağaçlara tırmanırlar. Anneler onlara yemek hazırlamakla meşgul olur. Görmüş geçirmiş tecrübe sahibi nineler, dedeler evlatlarına, torunlarına hatıralarını anlatırlar. Şimdi herkes pürtelâş elbirliği ile hazırlanan yemekleri sofraya koyuyor, köfte için malzemeleri hazırlıyorlar. Genç kız maharetli ellerini çeşmenin buz gibi soğuk suyunda yıkayıp köftesini yoğurmaya başlıyorlar. Köfteye kırmızı ve karabiberi o kadar çok atıyorlar ki bulguru ve suyu, eti, soğanı, maydanozu bol güzel bir köfte yapıyor. Atalarının tarif ettiği şekilde hazırlayıp büyük bir iştahla yiyorlar. Ayranı da yanlarından eksik etmiyorlar. Onların bu güzel günlerini kıskanan gökyüzünü bazen parça parça bulutlarla kaplanıyor sonra mavi bir atlas gibi tek bulutsuz oluyor. Hatta ikindi vakti hafif hafif yağmur bile çiseliyor. Fakat onlar aldırmıyorlar bile. Yine şen kahkahaları etrafta yankılar yapıyor. Günün son ışıkları ufku kıpkızıl boyarken halk yine coşan kaynaşan bir neşe içindedir. Artık hava kararmaya başlamış, kavaklık kahvesinin ve oradan görünen şehrin elektrikleri yanmıştır. Gökte milyonlarca yıldız parlıyor ay etrafa kurşuni bir aydınlık saçıyor ağaçları dereyi bütün insanları ve her şeyi olduğundan daha güzel gösteriyor. Öten cırcır böcekleri kurbağa sesleri şimdi etrafta daha çok akis yaparak kulaklara hoş bir musiki nağmesi imiş gibi geliyor. Veda saatinin geldiğini anlayan halk toplanıyor, geldikleri gibi tekrar yola diziliyorlar. Bu güzel yerden ayrılmak onlara hayli zor geliyor fakat unutulmaz bir gün daha geçirdiklerini ve haftaya tekrar geleceklerini düşündükçe teselli buluyor yine şen ve şakrak evlerine dönüyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder