28 Kasım 2010 Pazar

60 Yıl Öncenin Gaziantep’i

Bu yazımda size 60 yıl öncesinin Gaziantep’ine değinmek istiyorum. 60 yıl önce yani 1950’li yıllarda sadece Gaziantep değil, Gaziantepliler de bir başkaydı. Önce şehri gözlerimizin önüne getirelim:
Düz tepe, Şen yurt, Karayılan mahalleleri yok daha. Bin evler, Konak mahallesi hele hele Karataş hiç yok. Yeşilova yok. Karşıyaka yeni yeni oluşmaya başlamış. Şehir Baş karakol ile Şehre küstü arasında sınırlı.
Bunu Belediye otobüslerinden de kolayca anlayabilirsiniz. o yıllarda otobüsler bu iki mesafe arasında çalışıyor sadece. Baş karakol’dan kalkan bir otobüsün ilk durağı Kırkayak, şimdiki Bayazhan’ın önüdür.
Değirmi suvaktır ikinci durak. Değirmi suvak Halkevinin güneybatısında Ebleh an’a çıkan yolun başındadır. Trafiğin kolay dönüşler yapabilmesi için oluşturulmuş daire şeklindeki bir refüjden almıştır adını.
Üçüncü durak Suburcu Caddesindedir. Sonrası Karagöz, sonrası Kemikli Bedesten ve nihayet Şekreküstü. Bir duraktan ikincisine seslensen sesin duyulur. Otobüs sayısı ise bir elin parmakları kadardır.
Yaya trafiği daha yoğundur o yıllarda Gaziantep’te. İnsanların Şehitler Abidesinin önünden başlayıp Kırkayağı geçerek Baş karakol’a kadar yürümesi en büyük akşamsefasıdır.
Kırkayak parkının önünden geçerken kulaklarınız bayram eder. Çünkü burada başlayan ikindi sazı sizi önce karşılar, sonra yolcu eder.
Geceleri daha renklidir Gaziantep’in o yıllarda. Henüz televizyon yoktur. Halkın başlıca eğlencesi sinemadır. Sinemaların kışlıkları Suburcu’nda yoğunlaşmıştır.
Kayacığın eteğindeki Yıldız Sineması, Şimdiki Şehir Pasajının yerinde Şehir Sineması, hemen karşısında Baydar onun az ilerisinde Nakip Sineması vardır. Şimdiki Petrol İş hanının yerinde Büyük sinema, yanan adliyenin altındaki eski halin bitişiğinde Saray sineması vardır.
Arı sineması ile Ses Sineması daha sonraki yıllarda Atatürk bulvarında inşa edilerek katılacaktır bu kervana. Şehirde zengin fakir demeden hemen hemen her aile dofnan (ailece) haftada bir iki muhakkak giderdi sinemaya.
Yazlıkları daha şenlikli olurdu sinemaların. Yaz aylarında Alleben’in İstasyon Caddesi bölgesinde yoğunlaşmıştı sinemalar. Çiçek sineması, Nakip, Baydar, Şehir sineması yazlıkları akla gelen ilk isimlerden
İnsanlar yabancılara karşı yabani değil aksine sokulgan, cana yakındır. Onlara yabancılıklarını hissettirmemek
İçin adeta çırpınırlar. Birbirlerine karşı da çok candan davranırlar. Tanışıyor olsunlar, olmasınlar, kırk yıllık ahbapmış gibi ilişki kururlardı o zamanlar birbirleriyle insanlar.
Bakın bir yabancı gözüyle nasılmış o yıllarda Gaziantep’imiz, Gazianteplimiz. Saadet Uygur hanım anlatıyor:
“Gaziantep’te bahar, ‘tarpadak’gelir. Çarşıda anlamlı sesler duyulur baharda: ’Ağlama! Nergis, güller geliy!’ Bu, nergis satan çiçekçinin nakaratıdır. Pazarda, halde, evvelce görmediğim manzaralarla karşılaştım.
Bir ara Gaziantep çarşıları yeşile büründü. Dükkânlardan marul taşıyordu. İki ay fakir, zengin herkes; bol bol marul yer.Bir gün komşuya oturmaya gittiğimizde koca bir sini yıkanmış marulu dağ gibi sofraya yerleştirince doğrusu şaşırdım.Kayseri’de bu kadar bol marul yendiğini görmemiştim.Ekseri illerde yalnız salata için alınır.
Yalnız marul mu ki? Burada üzüm mevsimi de bir alemdir. Pazar,güz mevsiminin renkleriyle dolup taşar.Kavun,karpuz ille de üzüm.O kadar çeşitleri,tatları,renkleri var ki…Adana’da,Aydın’da bu kadar çok çeşit görmeye ve bu kadar ucuz temine imkan yok.
’Gittiğin Antep, yediğin pekmez’ diye bir söz vardır. Antep fıstığını bilmem methetmeye lüzum var mı ? Dünyaca tanınmıştır. Onu burada ‘altın ağacı’ diye vasıflandırıyorlar. Tadı güzel, kendi güzel, rengi güzel. O senin gördüğün vitrinde ki tuzlu fıstıklara benzemez. Tarif edemem gel de gör.
Esas mühim mesele senin methettiğin ve bize ikram ettiğin Tarsus baklavasını bir Gaziantepliye ikram etsen, tadını bırak yüzünü görünce yufka ekmekten farksız o an baklavaya elini bile sürmez. Burada baklavacılık bir hüner. Babadan dededen kalma bir mirastır.Gaziantep baklavasının işçiliği, görünüşü,tadı dillere destan olmayı hak kazanmıştır. Bütün yurda hediyelik baklava buradan gider.
…Babamla bir kebapçıya gittik. Yeni oturmuştuk. Kapıdan şişman, babayani, güler yüzlü üç kişi girdi. İçeriden bir tanesi garsona ;’Altışar ufak, söğürmesi (fırınlanmış patlıcan),ayranı bol olsun’ dedi. Babam ‘Şu Antepliler samimi hallerinden nasıl da belli oluyor. Altışar ufak dedikleri de lahmacun.’ diye açıklama yaptı.
Havalar ısınmaya başlayınca ‘sahre’ devri, kır eğlenceleri başlar. Koltuklarının altına köfte leğenini alan, sanki yaz aylarını karşılamaya giderler. Nereye? Kavaklığa, Sarıgüllüğe, Başpınar, Fidanlığa, Alleben’e, Nurgana’ya, bağa, bahçeye, bostana Başkaları dumandan rahatsız olur diye kavaklıkta kebab yapılmazdı.
Yaz mevsimini sahre âlemleriyle geçirirler. Havalar soğumaya başlar, yapraklar dökülür.’Gazel tepelemeye’ giderler.’İlk kar’ diye giderler. Giderler de giderler. Gaziantepliler eğlendikleri kadar çalışkandırlar da…
Her geçtiğiniz sokaktan el dokuma tezgâhlarının sesini işitmek mümkündür. Fakir evlerde haşıl sarılır. Fıstık kırılır. Gaziantep halkı; kadınlı erkekli çalışırlar. Köylerinde de boş duran kadın göremezsiniz. Hiç olmazsa yün eğirir. Antep dokumasının sözünü etmeye bilmem lüzum var mı?”
Burada bin bir renkli kutnunun güzelliği vurgulanmak isteniyor. Yabancı gözüyle Gaziantep şu cümlelerle noktalanıyor:
Birkaç vilayette bulundum. Onlara nazaran, Antep’te çok içki kullanılır. Yalnız senin bildiğin gibi içki içerek sokağa çıkan gelen geçen kadına laf atan cıvık sarhoşlara, sırnaşık gençlere burada rast gelmeye imkân yoktur.
Bir kadın görünce büyüğü, küçüğü başını yere eğer. Şayet görmemişse, yanındakinin ‘kadın var’ ikazıyla başlar yere eğilir. Uzaklaşıncaya kadar, hatta konuşmayı keserler. Başka yerlerde  böyle mi? Sarhoş görünce kaçacak yer ararsın.”işte 60 yıl evvelki Gaziantep sizlere anlatmaya çalıştım
Böle hoşgörülü bir şehirdi Gaziantep. Selamlar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder