10 Ocak 2010 Pazar

ANTEP ERMENİLERİ



Bu haftaki yazımda sizlere Gaziantep’ teki yaşayan Ermenilerin nüfusu,dil ve görenekleri ve yaşantılarını yazacağım.bundan 100 veya 110 yıl önce Antep 83 bin nüfuslu bir şehirdi.Bu nüfusun 35 bin kadarı ermeni idi geri kalanı Türktü yalnız Orul köyünde biraz birde yanında küçük bir köy olan Gavur köyü halkı ermeni idi.Antepli Ermeniler dil,görenek ve yaşantı bakımından Türktü ler.Onları Müslüman Türklerden ayıran tek neden Hıristiyan olmalarıydı.Türkçe konuşurlar,Ermenice bilmezlerdi.Konuşurken Türkü Ermeniyi ayırmak olanaksızdı.Yalnız Türkler konuşurken ağam Ermeniler gülüm diye hitap ederlerdi.Yani güzel Türkçe konuşurlardı.Amerikan hastanesinde çalışan hemşirelere ingilizce mis yerine kız hanım derlerdi.Evlerinde kiliselerinde Türkçe konuşur Türkçe dua eder ayinlerini vaazlarını Türkçe yaparlardı.Sosyal yaşantıları da Türklere eşti. Oturdukları evler, giysileri, yiyecekleri Türklerinkinden farksızdı.


SANAT
Antep Ermenileri en önemli sanat kollarını ellerinde tutarlardı. Geçmişi çok eski devirlere dayanan Antep dokumacılığı Ermenilere geçmişti. Bu sanat dalının ayak kalfalığı çözücülük, boyacılık, tahakçılık, presecilik ve nihayet ustalığı işveren Ermenilerdeydi. Eski halin bulunduğu zincirli bedesten, millet hanı, iki kapılı han emir ali hanının odaları alacacı ustalarıyla ermeni tüccarlarının ticarethaneleriydi. Türkler dokumacılığı yarı bellerine kadar çukur içinde mekik atan az para kazanan işçileriydi. Sabunculuk gibi büyük sanat dalı, kuyumculuk, bakırcılık, demircilik, çilingirlik, terzilik, kunduracılık, bina kalfalığı, yapıcılık, bıçakçılık, nalbantlık, semercilik gibi sanatlar Ermenilerde idi. Halen yıkılmış olan kale altındaki bedestende yüzden fazla kuyumcu dükkânı vardı. Uzun çarşıdan yemenici pazarına kadar olan cadde iki taraflı bakırcı dükkânıydı. Burada çekiç seslerinden geçilmezdi. Ermeniler bütün sanat dallarında çok ileriydiler. Sanatlarını Türklere öğretmezlerdi. Türklerin elinde büyük sanat dalı olarak tabaklık vardı. Onun da ham derilerini ermeni tüccarları getirir. İşlenmişlerini bunlar satarlardı. Küçük sanatlardan marangozluk, sabancılık, tenekecilik ile önemini kaybetmiş olan saraçlık, kazazlık (atları ipek işleriyle işleyen sanatcılar) ve köşkerlik Türklerdeydi.

TİCARET
Gaziantep ticaretinin tümü Ermenilerin elindeydi. Türk tacirler bunların komisyonculuğunu yaparlardı. Amerika’ya fıstık, kara üzüm, Antep el işleri, dolmalık patlıcan, Mısır’a deli tütün, Mısır, Cezayir ve Fas’a kadar gül, şeftali (kırmızı yemeni boyası) ve sarı Antep sahtiyanları(işlenmiş deri), Avrupa’ya cehre (natürel sarı boya), miyan kökü, işlenmiş bağırsak ihraç ederlerdi. Her çeşit dokumalarla, sabun, bakır işleri, ziynet eşyası, üzüm, incir, pekmez gibi yerli sanat ve yer ürünlerini yurdun her köşesine bu tüccarlar yüklerdi. Çalgılı bahçe ve gazinolardaki alaturka saz heyeti bile ermeniydi. Her biri bir tablo kadar nefis, ince ve göz alıcı olan Antep el işlerinin işçiliğini göz nuru ve el emeği harcayarak Türk kızları, ustalığını ve sürümünü de Ermeniler yapardı.
Serbest meslek sahipleri, yani doktor, dişçi, eczacı ve avukatlar da ermeni idi. Türklerden yalnız bir dişçi vardı. Bidayet mahkemesi, idare meclisi ve belediye meclisi üyelerinin de yarısı ermeni idi.
Ermeniler Antep ve hinterlandının sanat ve ticaretini ellerinde tuttuklarından başka, Osmanlı bankasından düşük faizle çektikleri parayla murabahacılık yapar, ağır faizlerle Türklere para verirlerdi. Şehirde ve köylerde en değerli taşınır ve taşınmaz malları ellerine geçirmişlerdi. Bunlara borçlu olmayan tüccar ve mülk sahibi yoktu. Memlekette egemen ulus sayılan Türkler yoksulluk ve ihtiyaç içinde kıvranır, mülk sahipleri babadan dededen kalma nazlı mallarını yok pahasına murabahacılara kaptırırken Ermeniler şehrin en güzel yerinde, en bakımlı evlerinde ve bolluk içinde yaşarlardı.

BİLİM VE KÜLTÜR
Ermeni çocukları Türk okullarında okumaz, kendi cemaatlerinin açtıkları özel ilkokullarla, idadi(lise) ve öğretmen okullarında, Amerikan kız ve erkek kolejlerinde, Katolik kilisesindeki firerler okullarında okurlardı. Ermeni öksüz kızları için Mardin tepedeki düşkünler evi yatılı okuldu. Türkler ne koleje ne de firerler okuluna gitmezlerdi. Halkı bilgisiz taassubu buna engel olduğu kadar, bu okullar yöneticilerinin Türklere karşı tutumu da bunda etkili olmuştur. Kimi ermeni gençleri Ermeniceyi 1876 yılında açılan amerikan kolejlerinde öğrenmişlerdi.
Bu durum Gaziantep’te olduğu gibi bütün Osmanlı topraklarında aynıydı. Her yerde Türkler yoksul, bakımsız, hasta, perişan. Hıristiyanlar zengin, sıhhatli, müreffeh ve mutluydular. Bunda en büyük amil imparatorluğun Türkler aleyhine, yabancı unsurlar lehine işleyen ters tutumuydu. 20 yaşını bitiren her Türk genci asker olur, yıllarca sınır boylarında düşmanla, Yemen’de, Hicaz’da, Dürü Dağları’nda, Makedonya ve Arnavutluk’ta iç ayaklanmalarla uğraşır, ölür ve öldürür; gençliğinin bütün enerjisini ve kuvvetini kaybederek yorgun ve bitkin evine dönerken, Hıristiyan Osmanlılar her sene hazineye ödedikleri cüzi bir vergi ile askerlik mükellefiyetinden kurtulurdu. Bir yabancı yazarın dediği gibi “ Türkiye her türlü nimetlerle bezenmiş bir sofra, konukları yabancılarla, Hıristiyan Osmanlılardı. Türkler bu sofranın karşılıksız bekçiliğini yapıyorlardı.”
Tanzimat’tan sonra uyanan, 1908 Meşrutiyet İnkılâbıyla canlanan, şımaran Ermeniler özellikle balkan yenilgisinden sonra büsbütün azıtmışlar, Türkleri küçümsemeye, hükümeti hiçe saymaya, karakollar önünde silah sıkmaya başlamışlardı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yabancı devlet işgaline düşen Gaziantep’te düşmanla birlik olarak Türklerle savaşacak kadar küstahlaşan Ermeniler kurtuluştan sonra Suriye’ye göçmek zorunluluğunda kalmışlardır.
NOT: büyük çoğunluğu Suriye ve Lübnan’da yaşayan Antep Ermenileri çocukları hala evlerinde ve ticarethanelerinde Türkçe konuşmakta, Türk adet ve göreneklerini sürdürmektedir.


ALİ KOÇUM

1 yorum: