15 Ağustos 2010 Pazar

GAZİANTEP’TE NESİMİ HAKKINDAKİ SÖYLENTİLER


Eskiden beri muhitimizde Karacaoğlan’la Nesiminin bizim çevremizden olduğu söylenir. Bu kadar şair ve mutasarrıf arasında ikisinin benimsenmesi boşa olmasa gerektir.


Karacaoğlan’ın çevremizin adamı olduğu, tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık görülmektedir. Zaten edebiyat tarihleri Karacaoğlan’ın doğum yeri için kesin bir yer söylememiştir.


Nesimi’nin, Bağdat’ın Nesim kasabasında doğup Halep’te derisi yüzdürülmek suretiyle öldürüldüğü, burada gömüldüğü malum bulunmaktadır. Böyle olduğu halde nesimi Gaziantep tarafından niçin benimsenmiştir?


Bunu araştırdım, tespit ettiğim halk hikâyelerini sıralıyorum: Nesiminin gençliğine ait olan Mansur ve Nasrettin Hoca ile geçen meşhur kuzu hikâyesi burada da anlatılır. Herkesçe bilinen ve tarihi gerçeklere uymayan bu hikâyeyi tekrara lüzum görmüyorum. Gelelim diğer rivayetlere:


Nesimi mutasavvıf ve ateşli bir vaizdir. Şıhcan dergâhında yatıp kalkıyor. Vaazlarında zamanın ulemasının fikir ve kanaatlerine aykırı şeylerden bahsediyor. Ülema sinirleniyor, iç aradan tehdit ve ihtarlar yağdırıyor.


Nesimi aldırmıyor. Nihayet araları açılıyor. Emsali çok görülen bu medrese-tekye ihtilafı üzerine ham sofu ve medreseliler serbest fikir ve görüşlü vaizi bertaraf etmeyi kararlaştırıyor.


Bir gün haberi olmadan ayakkabısını kaldırarak üzerinde ayet yazılı bir kağıdı taban kayışının altına yerleştiriyorlar. Arkasındanda Nesimi’nin ayağının altında ayet çiğnediğini zamanın kadısına ihbar ediyorlar.


Nesimi çağrılıyor ayet yazılı kağıt bulunduğu yerden çıkarılıyor Nesimi derhal kendine oynanan oyunu anlıyor. Softalardan orada hazır bulunanlara ayağının altından çıkarılan ayet yazılı kağıdı göstererek:


“Bunu ben mi koydum?” diye soruyor.


Softalar:


“Evet” cevabını veriyorlar. Hırslanan Nesimi “tuh size” diyor. Softaların tükürük deyen yerlerinden meşhur şark çıbanı ilk defa zuhur ediliyor. Bu ayet koyma hikayesini şöyle de anlatırlar:


Oyunu tertipleyen softalar Nesimi’den ayağının altında ayet yazılı kağıt taşıyan bir kimsenin cezasının ne olacağını sorup, derisinin yüzülmesi gerektiği cevabını aldıktan sonra şikayet ederler.


Ayağının altından ayet yazılı kağıdın çıkarılması olayından sonra Nesimi hemen tevkif edilerek zindan atılıyor. Keyfiyet Halep’e bildiriliyor.Gelen cevap üzerine oraya sevk ediliyor.


Yolda nafak köylülerinden biri, zenciler arasında götürülen adamın suçunu sorup anladıktan sonra ona “kafir!” diyerek bir sille vuruyor. Nesimi “Nafak, yiğidin yetmesin!” diye beddua ediyor.


Birkaç büyük, Kızıl hisar köylü (Oğuzeli ilçe merkezi) ve Harcarlı’da buna benzer kötü muamele yapıyorlar Bunlara da  “Hacar  tütünün tütmesin, Kızılhisar horozun ötmesin” diye beddua ediyor.


Halk bu intizarların yerini bulduğunu söyler.


Nesimi Halep zindanlarında iken bir adam tarafından ziyaret ediliyor bu adam ona “Kanaat, sabır ve Mürüvvet nedir?” suallerini soruyor. Nesimi bu ziyaretçiye karnın aç mı?” diyor.


“Evet” cevabını alınca elini duvara duruyor, gaipten içi türlü yemeklerle dolu birisi geliyor. Bunu ziyaretçinin önüne sürüyor. Elini tekrar duvara vuruyor. Bu defa da bir parça arpa ekmeği ile su geliyor. Kendiside bunu yiyor.


Misafire “İşte kanat budur,” diyor. Sonra ziyaretçinin elinden tutuyor ayaklarındaki demir prangaları ona devrediyor. Kendi savuşup gidiyor. Adam feryada başlıyor.


Gardiyanlar koşup geliyorlar. Loş mahzendeki adamın Nesimi olup olmadığına dikkat bile etmeden zorla susturuyorlar. Gardiyanlar ayrıldıktan sonra Nesimi gelip eski yerini alıyor. Ziyaretçiye “İşte sabır da budur; siz iki saat bile tahammül edemediniz, ben günlerden beri buna katlanıyorum” diyor ve ilave ediyor:


“Dönmeseydim sen yerimde kalacaktın ben kurtulacaktım. İşte mürüvvet de budur.”


Nihayet Nesiminin derisi yüzülmek suretiyle idamına fetva çıkıyor. Bu fetvayı veren Halep müftüsü Nesimi’nin kanı bir kimseye temas ederse değen uzvun kesilmesi lazım dediği belirtiyor.


Müftü hükmün infazı sırasında minareye çıkarak seyrederken bir kan damlası sıç rayıp parmağına geliyor. Bunun üzerine müftünün parmağı kesiliyor. Bu sırada müftü feryat ettiğinden, derisi yüzülürken Nesimi’nin sükutu ile fetvacının haykırışını tasvir eden ağrımaz redifli şu gazeli söylüyor:


Cane senden her ne ki gelse çekerler ağrımar


Hak bilir bir niş için yüz niş ururlar ağrımaz





Şahı sevmekten midir ya aşinalıkta mıdır?


Cismimi serpa gadam bin kez yararlar ağrımaz.





Zahidin fetvalarından soydular nahak[ beni diye devam eder.}


Nesimi boynuna kadar yüzülüyor. Sıra başına gelince artık işimiz bitti .Ya Allah diyerek kasapların elinden kurtuluyor.Derisini omzuna atarak yürümeye başlıyor.Benden olan gelsin diye haykırıyor.


Kasap dükkanlarındaki etler çengellerinden çıkarak arkasına takılıyorlar. İnfaz memurları kovalamaya başlıyorlar. Nesimi Antep istikametini tutuyor. Sam köyüne uğrayıp geçiyor.


Takipçiler buradan soruyorlar Samlılar geçtikleri yolu  doğru olarak verdiklerinden Nesimi bu köy halkı için “Çok kazanıp az yiyesiniz” diyor. Güceğe köyüne varıyor. Buradan geri dönüp güney istikametini alıyor.


Takipçiler bu defa da Güceğiler’den soruyorlar. “Haberimiz yoktur” cevabı veriliyor. Bundan memnun olan Nesimi bu köy içinde “Az kazana çok yiyesiniz” diyor.


Nesimiye bu kaçış sırasında oğlu da refakat etmektedir. Bir aralık oğlunu geriden gelenleri tasavvuf etmek için bırakıyor kendi ilerliyor. Bu sebeple Gücege köyünün yaslandığı sırtın üstündeki tepeye (Taşama tepe ) derler.


Takipçiler Nesimi ve oğlunun peşini bırakmıyorlar ve sonunda ikisi birden ortadan kayboluyor. Kaybolduğu yere bir türbe kuruluyor. Bu türbenin Maraş asfaltından  ayrılıp Gücege giden yolun üzerinde olduğu söylenir.


Bu hadiseden bir hafta sonra halktan bir kısmı hamamda Nesimiyi görüp hayretle bakınca devletli onlara “Avanaklar öküzle adamı birbirinden fark edemediler. Derisini yüzdükleri bir öküzden başka bir şey değildi” der.  



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder