28 Mart 2010 Pazar

MÜTERCİM ASIM


   Ahmet Asım Efendi 1755 yılında Gaziantep’te doğdu. Babası Antep ulemasından mahkeme Başkâtibi Mehmet Cenanı efendidir. Tahsilini memleketinde yapmış ve Antebin âlimlerinden zamanının derslerini iyice ve mükemmel bir şekilde okumuştur. Türkçeyi, Arapça ve Farsçayı noksansız okuduğunu anlayacak bir derecede öğrenmiştir.
   Ahmet Asım Efendi diller bilgisiyle uğraşan şöhretli, büyük bir âlim ve lügatçi idi.’Kamus’u ve (Burhanı kat’ı) ı öğrenenlere büyük bir yardımda bulunmuştur. Bu tercümeler, bilgisinin, çalışkanlığının derinliğini ve Türkçeye vukuf derecesini bütün açıklığı ile meydana koymaktır.
   Arapça ve Farsça kelimeler için bulduğu Türkçe sözler bugün bile kullanılmaktadır. İki büyük dilde sonsuz bir başarı gösterdiği gibi büyük bir Türkçeci olduğunu da delilleriyle ispat etmiştir. Bu alandaki hizmeti hiç bir vakit unutulmayacak kadar büyüktür.
    Ahmet Asım efendi,(Kitab-ı siyer)(merhil maali fi şerhil amili) ve (Tuhfei Asım) adlarında üç eser bırakmıştır.Bunlardan başka vakanüvisliği sırasında(Vaka-i Selimiye) unvanı ile bir tarih yazmış ve bazı şiirler söylemiştir.Ahmet Asım efendi aynı zamanda meşhur bir kasidesinin şerhini muhtevi Arapça bir eserde tercüme etmiş ve bu gayretlerinden dolayı kendisine Mütercim lakabı verilmiştir.Ahmet Asım efendi ömrünün yarısından çoğunu Gaziantep’te geçirmiş, bu müddet zarfında müderrislik etmiş,mahkeme katipliğinde bulunmuş ve sonunda da mutasarrıf Battal zade Nuri efendinin divan katipliğini de bulunmuş  ve bu suretle politik hayata karışmıştır.Nuri Paşa’nın İstanbul Hükümetine karşı isyankar bir durum alması üzerine öldürülerek malının raptedilmesi hakkında padişahın fermanı gelince Antep’te küçük bir muharebe kargaşalığı başlamıştır.Bu arada Ahmet Asım efendinin de ev eşyası ile kütüphanesi yağma edilmiştir.Bu kargaşaya Kilis’ten de katılanlar olmuştur.Bu tehlikeden bin bir müşkülatla kurtulan Ahmet Asım efendi Kilise kaçmış ve bu süratle muhakkak bir ölümden kurtulmuştur.Ahmet Asım efendi bu vaka esnasında otuz dört yaşlarında bulunuyordu.Kilis’te kısa bir müddet kaldıktan sonra 1789 tarihinde İskenderun yolu ile İstanbul’a gelmiştir.Az zamanda yavaş yavaş malumatı ile o derin ilim muhitinde tanınmaya ve herkesten hürmet görmeye başlamıştır.Bir taraf dan inlemelerine devam ederken diğer yandan bilhassa tercüme ile meşhur oluyordu.İlk olarak yukarıda bahsedilen(Hur han’ı kat’ı) dilimize çevirdi.Hüseyin tebrizinin eseri olan bu lügati (Tıbyani Nefider tercümei hur hanı kat’ı) adile Türkçeye çevirdi ve 1796’da yani İstanbul’a gelişinden yedi yıl sonra ilim sever padişah III.Selim’e takdim etti.Bu eşsiz tercümesi ile muhitin takdirini kazanan Ahmet Asım efendiye müderrislik payesi verildi ve bunu bir takım küçük vazifeler takip etti.Hulasa bu eseri dolayısıyla tanındı ve kuvvei ilmiyesi anlaşıldı.Yüksek bilgisi ve eserleriyle tanınmış,bu vadide şöhret yapmış olan zavallı Asım efendi daima güçlüklerle karşılaşmıştır.Hatta refah içinde bile yaşayamamıştır.İstanbul’daki meslektaşları kendisini çekememişler ve hakkında fena telkin ve propagandalarda bulunmuşlardır.Bu nahoş hal Asım efendinin mağdur olmasına yol açmış ve gereği gibi çalışmasına da mani olmuştur.Asım efendi her bakımdan iyi ve müsait şartlar içinde hayat geçirmiş bulunsaydı memleketine daha büyük hizmetler ifa ederdi.Bununla beraber elli Türk büyüğü arasına girmiş ve kalıcı eserler bırakmıştır.Asım III.Selim’in himaye ve teveccühüne mazhar olmuş,bu suretle mutlak bir ihtiyaç içinde yaşamaktan bir parça kurtulmuştur.Vakavüsliği ve Süleymaniye müderrisliği padişahın acıma ve sevgisi sayesinde temin edilmiştir.Ömrünün son devrelerinde II.Sultan Mahmut tarafından kadılığına tahin olunmuş ve orada iki yıl kaldıktan sonra yine 1819 yılında  vefat ederek Karacaahmet mezarlığına gömülmüştür.
Bu büyük bilim adamının ismi Gaziantep in en işlek bir alış veriş merkezi olan bir caddeye ismi verilmiştir. Bu büyük Gaziantepli şairin  ismini saygıyla anıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder